Ana içeriğe atla

Uğur Pişmanlık'ın yazısı: Felsefenin Dingin Sesi

FELSEFENİN DİNGİN SESİ: ARSLAN KAYNARDAĞ


Uğur Pişmanlık


Bir İsim: İlk Okuma…

Felsefeye ilgi duymaktan öte, siyaset ile tanıştığım ilk gençlik yıllarında, siyaset yapmanın ve bir o kadar da dünyayı anlamanın bir yolu olarak felsefenin önemini öğrenmiştik. Özellikle sosyalist siyaset yapmak demek, sadece siyaset yapmak demek değil, siyaset yapmanın tarih, ekonomi, edebiyat ve felsefe bilmek anlamına geldiğini öğrenmiştim. Marx-Engel-Lenin ile Aristoteles, Platon, Sokrates gibi tanıdığımız isimler dışında Orhan Hançerlioğlu, Georges Politseire gibi o zaman ilk bildiğimiz isimlerdi. Bu alanda başka düşünürleri tanımak ise, okudukça ve araştırdıkça karşımıza çıkacaktı. Öyle de oldu ve okudukça Nermi Uygur’u, Aziz Çalışlar’ı, Afşar Timuçin’i ve Arslan Kaynardağ’ı tandık.

Arslan Kaynardağ’ı ilk kez 1985-1991 yılları arasında “d” Yayınlarının çıkarttığı Felsefe Dergisi’ndeki yazılarıyla tanıdım. O yıllarda ben Felsefe Dergisi’nin Tarsus temsilcisi gibi çalışıyordum. Bana derginin her yeni sayısından 10 adet gelir ve bunları konuya ilgi duyan dostlarım satın alırlardı. Felsefe Dergisi’nin yeni sayılarını merakla bekler ve çoğu yazıyı da ilgiyle okurdum. Sonradan hem ben hem de bazı arkadaşlar derginin geriye dönük sayılarını da takım olarak edindik. Kitaplığımda benim için özel bir anlam ifade eden en değerli yayınlar arasında Felsefe Dergisi de bulunmaktadır. Ama o günlerde felsefe içerikli bir dergi çıkaracağım benim de aklıma gelmezdi. Kendimizi daha çok bir dergi okuru olarak tanımlıyorduk. Üstelik o yıllar benim gazete ve dergilerde yazmaya başladığım yıllardı.


Bir Ses: İlk Konuşma…

Yıllar sonra, 1997’de Antik Çağ’da Tarsuslu Filozoflar kitabım çıktı, ardından da 2004 yılında Aratos dergisini yayımlamaya başladım. İşte bu dönemde, Arslan Hoca’mız Çukurova Üniversitesi Eğitim Bilimleri’nde Yard. Doç. Dr. Mustafa Günay Hoca’mızı arayarak, Türkiye Felsefe Kurumu’nda Anadolu’da Felsefe üzerine bir söyleşisinde yararlanmak üzere benim Antik Çağ’da Tarsuslu Filozoflar kitabımı İstanbul’da bulamadığını ve bir tane temin etmesini rica eder.


Ben kitabımdan memnuniyetle Arslan Hoca’ma gönderdim. Takip eden haftalarda Arslan hoca ile ilk telefon konuşmasını yaptık. Beni kitap çalışmam için kutladıktan sonra, bu tür çalışmaların Anadolu’da yaygınlaşmasının felsefe adına önemli olduğunu söyledi. Hocam benden bir de seminerde kaynak olarak kullandığı isimlerden biri olan Diogenes Laertus’un Kilikyalı olup olmadığını araştırmamı istedi. Bu görüşmeden sonra aklıma ilk gelen Arkeoloji ve Sanat Yayınları tarafından basılmış olan Strabon’un Anadolu başlıklı cildinin sonuna eklenmiş Antik dönemi gösteren harita olur. Kitaptaki bu haritaya baktığımda, Kilikya’nın bugün Alanya ile Anamur arasında kalan bölgesinde Laertus diye küçük bir yerleşim olduğunu gördüm. Arslan Hoca’mın doğru izde olduğunu düşündüm. Nasıl ki, “Kıbrıslı Zenon, Sinoplu Diogenes, Atinalı Krates ya da Tarsuslu Aratos deniyorsa, Diogenes Laertus da, bu çerçevede Laertuslu Diogenes anlamına gelmektedir. Hocamı arayıp bilgi verdim. Buna çok sevinmişti.


Arslan Hoca’mla, aralıklarla telefonda konuşurduk. Bu konuşmalarda rahatsızlıklarından ve kendisini yazmak konusunda sınırladığından söz ediyordu. Durumunun ağırlaşmaya başladığı zamana kadar bu telefon diyaloglarımız sürdü. Ta ki onun hayata gözlerini kapadığı haberini alana kadar.

Bir Duyuş/Dokunuş: İlk Yazışma

Bir gün, Arslan Hoca’dan kendi el yazısıyla kaleme aldığı bir mektubu ve birkaç kitap geldi. Oldukça kısa olan bu mektuba aynen yer veriyorum:
“Değerli dost Uğur Pişmanlık,
Aratos’un 15. ve 16. sayıları geldi, sevindim. “Arslan Kaynardağ Armağan”a güzel bir yer ayırdığınız için çok teşekkür.
Dergide beni çok ilgilendiren bir haber “Aratos Kütüphanesi”* oluşturmanız. Yararlı bir iş yapıyorsunuz. Bu işe katkım olsun diyerek beş kitap ve bir küçük “inceleme” yolluyorum, ilişikte göreceksiniz. Adlarını aşağıda yazıyorum:
Türkiye’de Cumhuriyet Döneminde Felsefe (2002), Felsefecilerle Söyleşiler (1986), Shakespeare’de Türkiye, Türkiye’de Shakespeare (1960), Rene Descaretes-Usul Hakkında Nutuk (Çev. I. E. Dirvana), Dinler ve Felsefeler-İ Ethem Dirvana), Türkiye’de Eğitim, Bilimler Bir Bilanço Denemesi (2006).
Selam, sevgi ve başarı dileklerimle
18 Temmuz 2006
Arslan Kaynardağ


* Not: “Aratos Kütüphanesi” yerine “Aratos Kitaplığı” diyemez misiniz? Herhalde daha iyi olacaktır.”

***
Arslan Hoca’mın mektubundaki önerisine telefonda yanıt verdim. Aratos Kütüphanesi bizim oluşturmaya çalıştığımız bir kütüphaneydi ve bağışlarla büyüyordu. Aratos Kitaplığı ise aynı yılın sonunda yayımlamaya başlayacağımız kitap dizisinin adıydı. Bunu kendisine açıkladığımda ise oldukça hoşuna gitmişti.
İşte ilk kez o zamanlar Aratos dergisine yazmaya başladı. Arslan Hoca yazılarını daktilo ile yazıp gönderiyordu. Yeri gelmişken aynı şekilde yazılarını daktilo ederek dergimize gönderen Muzaffer İzgü ve Tevfik Çavdar Hocamızı da burada anmak isteriz.


Bir Soluk: Son Nefes

Arslan Kaynardağ, Cumhuriyet gazetesinde 2005 yılının Temmuz ayında yayımlanan yazısında üç dergiyi tanıtır. Onun yazısının Aratos dergisi ile ilgili kısmı şöyledir:
“Bu yazıda üç yeni felsefe dergimizi tanıtmak istiyorum. Üçü de 2004'te çıkmaya başlayan ve iki ayda bir yayımlanan dergilerin adlarını söyleyeyim: Felsefe-Yazın, Özne, Aratos”
***
“Aratos 'u Tarsus'ta Uğur Pişmanlık adında bir felsefesever yayımlıyor. İçinde felsefe yanında tarih, edebiyat, toplumbilim ve sanat konularında yazılar da bulunuyor. Son olarak '2005/3 Mayıs-Haziran' sayısı çıktı.
Aratos (İÖ 315-240) Tarsuslu bir filozof, bir bilgedir. Dergiyi yayımlayanlar bölgedeki eski kültürün mirasçısı olma bilinciyle bu adı seçmişler.
Dergideki kimi felsefe yazılarının başlıklarını ve yazar adlarını veriyorum:
1. Felsefe Kongresi'nde İnsanlığın Sorunları mı? Felsefenin Sefaleti mi? (Erman Güney, sayı 1), Kopernik Devrimini Yaşamak (Uluğ Nutku, sayı 2), Felsefe ve Yaşam (Uğur Pişmanlık, sayı 2), Nietzsche ve Marx (Hakkı Başgüney, 2004 Haziran sayısı), Dünya Felsefe Günü (Humanist Felsefe Girişimi, 2005/1 sayısı), Sanatsal Etkinlik, Güzellik ve Çirkinlik (Kadir Şen, 2005/3 sayısı).
Aratos ilk sayısında, değerli toplumbilimci ve düşünür Prof. Cavit Orhan Tütengil'i saygıyla anmış. Tütengil Tarsusludur.
1979'da İstanbul'da üniversitedeki dersine yetişmek için evinden yola çıktığı sırada bilim ve kültür düşmanı terör kurşunlarıyla öldürülmüştü.
Kısaca tanıttığım üç derginin bütün sayılarını çok şey öğrenerek okudum. Yeni felsefe dergilerimizin, kimi yerde özeleştiri de yaparak gittikçe daha çok gelişeceklerini söyleyebilirim. Yeni sayılarını bekliyoruz.”
***

Kaynardağ’ın dergimize de yer vererek yaptığı bu değerlendirme bizim için hem önemli hem de gurur vericidir.
Arslan Hoca’m, yıl 2009 ve sizin tanıttığınız Özne, Felsefe-Yazın ve Aratos dergileri yoluna devam ediyor. Bu topraklarda Nermi Uygur ve sizin gibi felsefe çınarları olduğu sürece, felsefe dergileri de yayımlanmaya ve felsefenin ışığını yaymaya devem edecektir.
Yaklaşık bir yıl sonra Arslan Kaynardağ, Kasım-Aralık 2005 12. Sayısında “Tütengil’in Adı ve Düşünceleri Her Zaman Yaşayacaktır” ve “Anadolu’nu Eski Çağında Felsefenin Önemi ve Yeri” başlıklı yazılarıyla Aratos dergisine katkıda bulunur.

Ölümünden sonra dergimiz sayfalarında Aratos imzalı “Bir Felsefe Çınarı: Arslan Kaynardağ” ile Mustafa Günay’ın “Arslan Kaynardağ’ın Felsefe Çalışmaları” başlıklarda Arslan Kaynardağ Hoca’yı anan yazılara yer verildi.

Bir felsefe ve kültür aydınlanmacısı Arslan Kaynardağ’ı bir kez daha sevgi ve saygıyla anıyoruz.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Türk yazın ve düşünce tarihinde ütopya

TÜRK YAZIN VE DÜŞÜNCE TARİHİNDE ÜTOPYA * ARSLAN KAYNARDAĞ Ünlü düşünür Thomas More İngiliz toplumunu eleştirmek için l644'te Ütopya adında bir kitap yazdı. Bir ada ve orada yaşayan insanları hayal edi­yordu. Bu mutlu toplumun temel özelliği eşitlik­ti. Herkes doğanın nimetlerinden, emeğin ürün­lerinden eşit pay alıyordu. Yunanca'dan türetilen "ütopya", iyi ülke anlamına geldiği gibi, "yok ülke" anlamına da gelmektedir, Yazar böylece ta­sarladığı olağanüstü toplumun gerçek değil, düş olduğunu anlatmak istemişti. Ütopya türüne giren yapıtlarda, eşitlik kadar bilime, bili­min sağladığı ilerlemeye de önem verilir. Bu nedenle 19. yüz­yılda gördüğümüz örneklerde "ütopya" ve "bilimkurgu" özel­likleri iç içe girmeye başlar. Çeşitli zamanlarda yazılmış ütopya kitaplarının temel özellikleri, bir düş toplumundan söz etmeleri, günün toplu­munu eleştirmeleri, eşitliği ve özgürlüğü savunmalarıdır. Bunlar, başta bilim ve ilerleme olmak üzere, halkın kim
Elif Kitabevinde... Doğan HIZLAN dhizlan@hurriyet.com.tr Felsefeyi seven ve sevdiren adam ÜNİVERSİTE yıllarımın unutamadığım kişiliklerinden biri de ebediyete uğurladığımız felsefeci Arslan Kaynardağ’dır (1923-2008). O da bildiklerini, inandıklarını söyleyen, yazan, bunun bedelini de yakınmadan ödeyen kuşaktandı.Ben tanıdığımda, Sahaflar Çarşısı’nda bir kitap sergisi vardı, yanlış anımsamıyorsam büyük bir masa üstünde kitapları sergilerdi. Sonraları bir dükkán kiraladı, Elif Kitabevi’ni açtı. Yaşamının ayrıntısını Zuhal Köseoğlu’nun Bir Felsefe Áşığıyla Candan Bir Söyleşisi’nde bulabilirsiniz.Ben okuduklarımın bir bölümünü kütüphaneci dostlarıma, bir bölümünü de iyi, bilgili kitapçılara borçluyum. Arslan Kaynardağ, bu tür bir kitapçıydı. Ama o yazardı. Gittiğimizde bize kitap tavsiye eder, neyi niçin okumamız gerektiği konusunda bizi aydınlatırdı. Ondan aldığım ilk kitap, Will Durant’ın The Story of Philosophy’siydi. Bir yılbaşı gecesini o kitabın bana